28 Ocak 2013 Pazartesi

Cinsiyet kesinleştiiiiiiiiiiiii!

Cinsiyetimizi öğrendik! Ama ne öğrenme...

Gebeliğin başından beri Ataşehir Memorial Hastanesine devam ediyorum. 12. haftada 2li test için gittiğimizde ikili testimizi yapan Doç. Dr. Arda Lembet bebeğin erkek olabileceğini söylemişti.  Oğlum diye sevmeler, aslan oğlan, kaplan oğlan yakıştırmaları, eşimin sözde oğlana helikopter, araba vs.. alma planları yapıldı. Büyük bir heyecanla erkek bebek beklemeye başlamıştık ki 16. haftada gebelik takibimi yapan Op. Dr. Evin Nil  Uğurlu %80 kız olabileceğini söyleyince kafalar karıştı. 18. haftaya kadar cinsiyetin kesinleşmediğini söyledi doktorumuz. Klitoris ve penis görünümleri karışabiliyormuş. 20. haftada 2. düzey görüntüleme randevumuz olmasına rağmen 20 haftaya kadar sabredemedik. Eşim prenses kızıııım diye seviyor, arada durup aslan oğlum diyor filan. Komik bir durum oluşuyordu. Benim çok umrumda değil cinsiyet, ben sağlıklı olması ile daha çok ilgileniyorum bebeğin. Kızım da olsa, oğlum da olsa çok seviceğim. Neyse...
Bizim dedemiz doktor. Dedemizin çalıştığı hastanede, yakın arkadaşı bir radyoloji doktoruna muayene oldum. Ayrıntılı baktı bebeğimize veeeeeeeeee cinsiyeti %100 eminim diyerek açıkladı. Artık biliyoruz, bizim bir oğlumuz olacaaaaaaaaaaak!

Eşim eve gelene kadar ona ulaşamadım. Ben de bir süpriz yapmaya karar verdim ve göbeğime cinsiyeti yazıp beklemeye başladım. Eşim heyecanla sorduğunda bebeğin kendi söylesin kız mı erkek mi diyerek göbeğimi gösterdim.



Sağlıkla gel oğluuuuum, özlemle bekliyoruz.

Mutlu anne olmak için

İnternette sörf sırasında rastladığım mutlu anne olma ipuçlarını paylaşmak istiyorum. Aslında mutlu bir birey olmayı başarabilirsek, çocuklarımız için de mutlu anneler olmayı başarabiliriz sanırım.

Tecrübeli bir annenin paylaşımı, ingilizce bilenler için... how to be a happy mom?

27 Ocak 2013 Pazar

Anne olmak - Annemin ardından

Bugün annemi kaybedişimizin birinci yıl dönümü. Dünyadaki bir parçamın kayıp gitmesinin, yapayalnız kalmamın, hayatın anlamını yitirmesinin seneyi devriyesi.

Anne olmayı annemden öğreneceğim ( hatıralarıyla), keşke annemden öğrenmeye devam edebilseydim. Sevgiyi, sıcaklığı, sarılmayı, özlemeyi, öpmeyi, dokunmayı, cesur olmayı, güçlü olmayı, eğlenmeyi, eğlendirebilmeyi, her koşulda mutlu olabilmek için yollar aramayı... Pek çok, pek pek çok şeyi...
Uzmanlığım çocuk olsa da annem benden daha uzmandı çocuklar konusunda.

Çocukken korktuğum ya da yalnızca ona ihtiyacım olan gecelerde nasıl da göğsüne bastırarak sarılırdı bana. Genç bir kız olduğumda bile kafam bozuksa ona anlatmak, ona sarılmak nasıl da iyi gelirdi.
Hastanede kaldığı uzun günlerde, ağır bir ameliyat geçirmiş olmasına rağmen bile beni kırmadı, çocukken yaptığı gibi göğsüne bastırıp yatırdı beni tek kişilik yatakta. Bense şımarık bir çocuk gibi davranmış ve hep istemiştim annemden, sevgi, ilgi, anlayış, hep daha fazlasını. O hiç çok görmedi ve hep verdi ben istedikçe.

Yoğun bakıma girmeden yaptığımız son telefon konuşmasında bile nasıl coskulu nasıl eğlenceli geliyordu sesi. 3 kere kalbi durmasına rağmen öleceğine inanmıyordu, sıkı sıkıya bağlıydı hayata. Enerjisi, umudu, mutluluğunu miras bıraktı bana.

Yanlış yapsam bile yanımdaydı hep. 'Çocuklarım bu dünyadaki herşeyim' der dururdu.
Öyle çok şey öğrendim ki ondan... Tek isteğim çocuklarım için annem kadar iyi bir anne olabilmek. Sabırla, şefkatle, ilgiyle yaklaşabilmek onlara.

Yapayalnız kaldım dünyada o gidince. Öylesine derin bir yalnızlık ki, hiç kimse bir daha onun gibi sevemeyecek beni, onun bana kızdığı gibi derinden kızmayacak ve onun gibi kucaklayamayacak. Çok derin bir üzüntü bu. Henüz bir yıl geçti annemin gidişinin ardından ama yıllar da geçse farketmeyecek heralde.

O kadar çok isterdim ki, bebeğimi beklediğimi ona müjdelemeyi. Doğuma giderken yanımda olup, elimden tutmasını. Benim de anne oluşuma şahit olmasını. Bebeğimin ilk anına benimle birlikte şahit olmasını. Belki de birlikte büyütebilmeyi. Bunu yaşayabilenler ne kadar şanşlı olduklarının farkında değiller.

Umarım, bebeğim de benim annemi sevdiğim kadar sevebilir beni.

Henüz 21. haftadayız. Ama aşık olmak gibi, her an bebeğimi düşünüyorum. Annem beni ne kadar çok sevdiğini anlattığında inanmak güç gelirdi. Şimdi anlamaya başladım annemi. Aşktan da öte bir sevgi bu.

Henüz yarı anne iken ettiğim laflara bak...

Annemi çooooooooooooooooook özlüyorum!

Tekmeyi yiyen baba!

Eşim bebeğimizin tekmelerini hissetme konusunda sabırsızlanıyordu. Bir başka konuda anlatacağım nedenlerden uyuyamadığım gecelerden birinde, yaklaşık 4-5 gün kadar önce bebeğim içimde hareketlendi aniden. Elimi karnıma götürdüm, evet elimle hissedebiliyorum. Hemen eşimi uyandırdım ve o da tekmeleri hissetti. Büyük bir heyecan! Bebek büyüdükçe daha net, daha güçlü tekmeler duyucaz sanırım.
Şu an 22. haftanın resmi startı verilmiş durumda. Eşim ilk defa 21. haftanın başında hissetti. Ben 18. haftada. 
Sevgi sözcükleri söylüyoruz her kendini hissettirdiğinde bebeğimiz.  
Canımdan canım, ballı lokma tatlım!

18 Ocak 2013 Cuma

İlk tekmelerin hissiyatı

2013 yılının ilk haftasında hissettim bebişimin çırpınışlarını içimde. Daha öncesinde de bir şeyler oluyordu içimde fakat anlam veremiyordum. İş yerinde bilgisayar başındaydım. Hissetmeye başladığım anda hemen eşime mail attım.

'bugün, şu an bebeğimizin ilk tekmelerini yiyorum. ilk defa onu hissettim.
karnımın içinde düzensiz kalp atışı gibi, henüz güçsüz, rahatsız edici olmayan, tatlı tekmeler.
Sağlıkla kucağımıza alalım inşallah!'

Eşim de hemen geri döndü.

'Yerim onun tekme atan ayaklarını.
Annesine ece ajandası sipariş ettim hemen bunları not alsın diye..'

Mısır patlaması gibi, kelebeğin kanat çırpması gibi ya da hani elini suya daldırırsın da bir balık kuyruğunu çarpar geçer... öyle bişey.
Duygusu mu? Duygusu tarif edilemez, mutluluk verici, heyecan verici, ya bir daha hissedemezsem diye kaygı verici...

Eşim de tekmeleri hissetmek için çok aceleci ve istekli. Bebeğimizin büyümesini ve daha güçlü tekmeler atmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.

Sen henüz dünyada yoksun bebeğim ama seni çok seviyoruuuuuuuuuuuuuz!

15 Ocak 2013 Salı

Lierac VS Mustela

Aman çatlarsın, hemen krem sürmeye başla dediler, bir panikle gidip doktora sordum gebeliğimin başında.
'Catlak kremi 16. haftadan sonra, lierac veya mustela olabilir veya pregnacare' dedi. İlk 4 ay herhangi bir şey kullanmadım. Benimle birlikte gebeliği olan arkadaşlarım badem yağı kullandıklarını ve kıllanma yaptığını söylediler, ben de nadiren badem yağı sürdüm göbüşüme. Lierac almaya karar vermiştim, çok olumlu yorumlar okumuştum çünkü. Piyasa fiyatı 75 tl, 100 ml olduğunu düşünürsek biraz pahalı geliyor insana. Neyse dedim, işe yarasın da, paranın bir önemi yok, ama bir yandan da internetten kampanya arıyorum. Sonunda Unnado'da buldum bir kampanya. 45 tl ye sipariş ettim, hemen geldi.


Lierac, krem değil, jel. Jel formda olması dolayısıyla çok hızlı bitiyor. İnsan sürmeye kıyamıyor. Az sürsen de işe yaramaz diye düşünüyorum. O kadar para ver, 2 haftada kremin sonunu gör. İnsanın morali bozuluyor, kaç tane krem alıcam daha 16. haftadayım diye. Bir de olumlu birşey mi bilemem ama jel olduğu için sanırım, ciltte ince bir tabaka şeklinde kalıyor. Elbiselere bulaşmıyor ve kokusu yok. Kremi sürdükten sonra da elimde babaneme romatizma kremi sürmüş hissi kalıyor, hemen yıkamak istiyorum.

Mustela'yı bir arkadaşım hediye etti. Krem formda. Kreme alışık olduğum için sanırım, sürmek daha kolay geldi bana. Tatlı, çok hafif bir kokusu var. Lieractan daha uzun sürüyor sürmek çünkü kremi yedirmek ve cildin biraz kremi çekmesini beklemek gerekiyor. Elbiselere bulaşmıyor. Ciltte yumuşak bir his bırakıyor.


Ben Mustela'yı daha çok sevdim. Sabah Lierac, akşam Mustela sürerim diye düşünerek bir deneme yaptım. Mustela'yı Lierac'ın üstüne sürünce kese yapmışsınız gibi bir doküntü oluyor ciltte bir kaç dakka sonra. Sanırım Lierac'ın kalıntıları bunun nedeni. Eğer siz de benim gibi ikisini de denemek istiyorsanız, biri bitmeden diğerini almayın, birlikte kullanılamıyor.

Spor yap spor yap dediler!!!

Hamileliğin başından beri alınması gereken normal kilonun üstünde bir kilo alımım olduğu için ne yapacağımı bilmez durumdayım. 16. haftada doktor kontrolüne gittiğimde doktorum 'istersen bir diyetisyene git, sonrası zorlamasın bizi' diyerek kilo alımımın gelmiş olduğu noktayı dillendirdi. Bense kendim idare edebileceğimi düşündüğümden bir aydır ihmal ediyor ve diyetisyene gitmiyorum. Ancak kilo alımım devam ediyor, iki haftada 2 kilo alacak kadar fena hallere geliyor. Tabi inadım da devam ediyor hala diyetisyene gitmiyorum. 63 buçuk kiloyla hamile kaldım, şu an 19. haftada 71 buçuk kilodayım.




İlk 3 ay hafif yürüyüşler ve nadiren havuzda yüzme dışında fazlaca bir spor yapamadım. Kilo problemi nedeni ile en azından düzenli yürüyüş yapmam gerekiyor.  Aslında hedefim  45 dk. sabah, 45 dk. akşam 5.5 - 6 hızda yürümek, bu da yaklaşık 4 kilometre yol yapıyor. Sabah akşam yürüyebilirsem 8 km yürümüş olacağım. Adım hesabıyla da yaklaşık 7500 adım yapar. Ancak henüz sadece bir kez yürüyebiliyorum, ikinci tur için vakit bulamıyorum.
Yürüyüşün normal doğumu çok kolaylaştırdığını, bol bol yürüyenlerin fırt diye doğurduğunu çok duydum. Ayrıca sabah erken saatte yapılınca yürüyüş insan kendini gerçekten enerjik hissediyor.
Eğer haftasonuysa ve eve döndüğümde eşim hala uyuyorsa kapıdan girer girmez 'uyan tembelleeeeeeeeeer' diyerek onu uyandırıyorum. Bu da ayrıca keyifli oluyor.

Eğer top ve lastiğiniz varsa evde kolayca uygulanabilecek bir saatlik prenatal pilates çalışması.


Evde ancak böyle çalışmalar yapabiliyorum. Gönül isterki hamile yogası da yapayım, pilatesi de. Bu işler için ya şehir merkezine çok yakın oturmalı ya da çalışmıyor olmalı. Benim evim İstanbul'un biraz dışında kalıyor. Bağdat Caddesine gidebilirim en yakın yoga-plates merkezine o da günümden ayrıca 4 saat gitmesi demek. Şimdilik göze alamıyorum fakat ilerleyen günlerde olabilir belki.


Evimin spor salonu o kadar soğuk oluyor ki, antrenörüm bile üşüyor.

11 Ocak 2013 Cuma

Kaygılanmak hamile kadının işidir.

Hamile kaldığımı öğrendiğim günlerin çok gerisine gidiyor hamilelikle ve bebeğimle ilgili kaygılarım. Kişilik yapımdan mıdır, beş yıl kesintisiz engelli çocuklarla ve aileleriyle çalıştığımdan mıdır bilinmez türlü kaygılar dolanıyor beynimde. Şu an hamileliğin 19. haftasında olmama rağmen kısmen azalıyor kaygılarım. Yaşayan bilir, eğer planlı bir gebelikse sizinki de o bebeğe gözünüz gibi bakmak için adeta içgüdüsel bir güç geliyor insana ve her yaptığı hareketi sorgular oluyor. İnternette araştırma yapmak da yararlı olmuyor aksine insanın kaygılarını arttırıcı sonuçlar çıkıyor gezindikçe.

Pek çok kadın benim gibi.Kendimi ayırıp kayırmak istemem, bu yüzden diyorlar kaygılanmak hamile kadının işidir diye.


Ne kadar kilo almalı?
Fazla kilo alırsam ve doğumum zor olursa?
Yediklerime dikkat edicem derken bebeğime zarar verirsem?
Yediklerimin kalitesi bebeği ne kadar etkiliyor?
Hazır yoğurt yiyorum, hazır süt içiyorum, bunlara güvenilir mi?
En iyisi kendim yapayım, sütü dışarıdan alayım!
Dışarıdan aldığım sütte ya bakteriler varsa?
Yeterince protein aldım mı?
Gebelik öncesi vitaminleri kullanmalı mı, yoksa bunlar zararlı mı?
Çocuğum sağlıklı doğacak mı?
Ya normal doğum yapamazsan?
Ya doğumda bir problem yaşarsam?
Sütüm gelecek mi?
Vücudum eski haline dönebilecek mi?


Bu liste öylesine uzayıp gidiyor ki zihindeki kaygıları yazıya dökmek yetersiz kalıyor bir süre sonra.


Sonra etrafımdaki sağlıklı, mutlu, akıllı yani sokaktaki çocuklara bakıyorum. Ya diyorum, çok kaygılanmamak lazım, doğa bize yardım ediyor, karnımdaki bebek de bütünlüğe ve en sağlıklı bedene kavuşmak için sonsuz bir telaş içinde, o tüm bunları yaşarken bir de sen etkileme yavrucağı.


Eğer sizin de başkalarına söylediğiniz ya da bastırdığınız, kendinize bile söylemekten çekindiğiniz bu tür kaygılarınız varsa, korkmayın, hamileyseniz, hepsi herkesin yaşadığı olağan kaygılar.